Arkeoloji

Kentlerin Kraliçesi İstanbul ve Kuruluş Hikayesi

Bu Yazıyı Paylaş :

İstanbul’un Doğum Günü

İstanbul ile 11 mayıs tarihinin önemini sanırım çoğumuz bilmeyiz. Pek önemsenmeyen bu tarih, İstanbul’un Dünya tarihinde ön plana çıktığı ve kendisine “Kentlerin Kraliçesi” isminin yakıştırılmasının yıldönümüdür. Tarihi kaynaklar bundan 1688 yıl önce üzerinde yaşadığımız kentin , devrin Roma imparatoru I.Constantinus tarafından büyük bir törenle 11 mayıs 330 da “Nea Roma Constantinopolitana” ismiyle başkent olarak açılışının yapıldığını yazar. Hakimiyetin Roma’dan İstanbul’a geçişiyle kent birdenbire Dünya’nın ilgisini şiddetle çekmeye başlamıştır. Roma-Bizans devletinin Osmanlı İmparatorluğu tarafından ortadan kaldırılışından sonra ise bir başka büyük medeniyet ; Osmanlı İmparatorluğu’na başketlik yapacaktır. Buna mütekabil Kentlerin Kraliçesi ve pek tabiidir ki Dünyanın yönetildiği merkez olarak ününü daha da perçinleyecektir.

İstanbul
Ayasofya

Tabii bunun evveliyatı var. Biraz bundan ve pek tabii ki İstanbul’un neden Orta Çağın en büyük devleti Roma imparatorluğuna başkentlik yapmak için sırada o kadar kent varken kendisinin şeçildiğinden bahsedelim. İstanbul’un tarihi en son Yarımburgaz mağaralarında ortaya çıkan buluntular ile 200.000 yıl öncesine gitse de daha bu konuda etraflıca büyük bir araştırma ve ciddi arkeolojik kazı yok. Herodotos ve Pers kralı Megabezos’un anlattıklarına bakılırsa M.Ö. 657 yılında günümüzde Sarayburnu dediğimiz arazide bir Grek-Thrak kökenli Megara kolonisi bulunduğunu söyleyebiliriz.

 

Byzas’ın kenti ”Byzantion”

Kentin ismine onu kuran Megaralı kral Byzas’tan dolayı Byzantion adı verilmiştir. Sizlere burada Byzas’ın efsanevi yolculuğundan ve biraz söylenceye dayanan İstanbul’un körler ülkesinin karşısında kurulduğuna dair heryerde okuduğunuz klasik hikayelerden bahsetmeyeceğiz. Onun yerine İstanbul için önem taşıyan ve kendisi için gurur kaynağı olan eskiçağ ve sonrasında ortaçağın başkenti olmasının birinci elden yazılı tarihe dayanan hikayesinden bahsedeceğiz.

 

İstanbul

 

Kentin Dünya tarihinde önem kazanması M.S. 1.yy.da Roma İmparatorluğunun içerisindeki önemli ve ticaret alanında sözü geçen bir kent olmasına dayanır. Bununla birlikte M.S. 193 – 197 yılları arasında Roma hükümranlığındaki bu küçük Byzantion kenti Roma imparatorluğunun tepesinde yaşanan bir taht kavgasında önemli roller oynar. Roma’daki valilerin oldukça varlık ve bolluk içerisindeki yaşamlarını kıskanan eyalet valileri 2. yy. sonunda kendi generallerini imparator ilan etmeye karar verirler. Britanya ordusu Clodius Albinus’u, Suriye ordusu Pescennius Niger’i, Ren ve Tuna ordusu ise Pannonia eyaleti valisi Septimus Severus’u imparator ilan ederler. 193 ve 197 yılları arasında yaşanan bu iç savaş şimdiki Erdek sonrasında İznik ve müteakiben İstanbul civarlarına kadar dayanır. O devirde yukarıda bahsettiğimiz Sarayburnu’nda kurulmuş olan Byzantion kenti sözkonusu iç savaşta birbirleriyle kıyasıya mücadele eden taht adaylarından Pescennius Niger’in tarafını tutar.

 

İstanbul
Konstantinopolis Rekonstrüksiyonu

 

Ancak mücadeleyi Septimus Severus kazanır. Nitekim bu sırada Byzantion’lular hataya devam ederek Priscus isimli bir mühendisin liderliğinde bu seferde Britanya ordusu komutanı Albinus’u desteklemeye başlarlar. Kaçınılmaz son yakındır. Sonunda iki yıl süren kuşatma neticesinde Septimus Severus isyancı Byzantion kentine girer. Kente ceza vererek ciddi tahribata uğratır. Surlarını baştan aşağı yıkar ve insanlarını kılıçtan geçirir. Ancak imparatorun oğlu Caracalla’nın da babasını kentin ticari ve jeopolitik açıdan çok daha fazla önem arz ettiğine ikna etmesi üzerine Severus kenti yeniden inşaa çalışmalarına başlar. Nitekim İmparatorluğun içindeki sorunlar kentin yarım kalmasına neden olur. Kentin bundan sonraki kaderi, gerçek kurucusu imparator I.Constantinus’un imparatorluk içindeki kavgalarını bitirmesine kadar suskun kalır.

 

 

Kentlerin Kraliçesi’nin Dünya hakimiyeti başlıyor…

4. yy. da I.Constantinus imparatorluğun İngiltere’den Mezopotamya’ya kadar olan sınırlarını başkent Roma’dan idare etmenin coğrafi olarak zorluklarını görür. Ancak yeni başkent arayışının sebebi sadece bununla mütekabil değildir. Bu sebeplerin içerisinde Hristiyanlığın yayılmaya başlaması ve bizzat I.Constantinus’un din değiştirip paganlıktan Hristiyanlığa geçişi ile birlikte ( Bu asla kesin değildir. Nitekim Constantinus ancak ölmeden önce vaftiz olacaktır ) Roma kentinin bu yeni dini benimsemeyeceğine inanmış olması da vardır. Bununla birlikte doğuda özellikle Antakya, İskenderun, ve Bergama’daki akademi ve kütüphanelerin batıya oranla daha gelişmiş olması üstüne üstlük Roma’daki sıtma hastalığı ve bazı ekonomik problemler sayılabilir.

 

İstanbul
I. Constantinus ( Konstantin ) Heykeli

 

I.Constantinus önce Niş, Sofya ve Selanik’i başkent olarak düşünmüş sonrasında Truva olarak bilinen günümüzdeki Çanakkale kentinde karar kılmıştır. Ancak bir süre sonra Tanrı’nın rüyasında ona başkenti İstanbul yapmasını söylemiş olduğunu okuruz. Bu ilginç rüyaya inanıp inanmamak size kalmış ancak biz , I.Constantinus’u sevgili yatağıyla başbaşa bırakıp İstanbul’un başkent seçilmesi için gerçekten önemli nedenlerinden bahsedelim. Kent iki denize hakim olması ile zaten doğal bir çekiciliğe sahiptir. Doğudan gelen ticaret yolları Anadolu’dan geçerek batıya devam etmektedir ve Karadeniz’den gelen ticaret yolu da burada kara yoluyla kesişerek Akdeniz’e devam eder.

 

Eski Çağ’da deniz ticareti, zamanın taşıtları göz önünde bulundurulduğunda toplumların hayatı idame ettirebilmeleri için çok gerekliydi ve savaşlarda zaten hep bu anlaşmazlıklardan çıkmaktaydı. Ayrıca bir başka neden daha vardı ki ben bunun gerçekten İstanbul’un başkent seçiminde büyük role sahip olduğunu düşünüyorum. Bu neden o devirde Chrysokeras olarak adlandırılan bizzat Haliç’in kendisiydi. Haliç doğal ve korunaklı bir limandı ve burada büyük bir donanma inşaa edip beslemek için gayet uygundu. İstanbul’un sık sık sorun çıkaran lodos ve hakim poyraz rüzgarından korunmuştu. O yüzden Contantinus’un rüyasına inanıp inmamakta biraz daha düşünüyor insan.

 

 

 

I.Constantinus’un İstanbul’u nadide eserler ile donatması…

 

Kentin kurulumuna I.Constantinus’un direktifiyle M.S. 324 yılında başlanır. Kent, I.Constantinus tarafından deyim yerindeyse bir düşler ülkesi olarak tasarlanmış olmalıdır. Bu nedenle tüm Roma imparatorluğu eyaletlerinden kente sanat eserleri, heykeller, değerli sütunlar ve anıtlar getirilmek üzere neredeyse bir seferberlik başlamıştır. Bunlar arasında Mısır’daki Heliopolis’ten (Güneş şehri) getirilen bir sütun (şuan Çemberlitaş diye bildiğimiz) kentin tam ortasına yerleştirilir ve etrafında bir forum oluşturulur. Altında 7 metre uzunluğunda bir kaidesi vardır. Bu kaidenin H.z. İsa’nın yığınları beslediği sepetler ve somunun kırıntıları, Azize Maria Magdalina’nın merhem çömleği, Nuh’un gemisini inşaa ettiği balta gibi kutsal eşyaları barındırdığını bilinir. Sütunun üstüne pagan tanrılarının heykellerinden biri olan Apollon konulmuş ama heykelin başı İmparator I.Constantinus’un başı ile değiştirilmiştir ve sol elinde bir küre sağ elinde bir mızrak tutmaktadır. Bu kürenin içerisinde H.z. İsa’nın çarmıhından bir parça olduğu söylenmiş ve böylece I.Constantinus daha şehrin kuruluşunda hem pagan hem Hristiyan dinine karşı ortak bir tavır sergilemiştir.

 

İstanbul
Çemberlitaş Meydanı Rekonstrüksiyonu

 

İzlediği bu siyaset ona çok şey kazandıracaktır. Bu sütun merkez sayıldığında şehrin önemli bölgeleri dediğimiz günümüzdeki Fatih camii, Etyemez, Cibali ve Altımermer semtlerinin sütunun etrafındaki bir çember yayını tamamladıklarını görmek son derece ilginçtir. Bu ve bunun gibi bilgilere bakılarak kentin kuruluşunda standart Roma şehirlerinin kurulumu olan ızgara sokak sisteminin ve rüzgarın yönü de dikkate alınarak kurulmuş olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte İstanbul kentinin engebeli arazisi nedeniyle bahsettiğimiz ızgara sistemli standart Roma kent kurulumunda problemler çıkmış gibi görülmektedir.

 

İstanbul
Ayasofya Rekonstrüksiyonu

 

Kentin yeni sakinleri;Roma’lı senatörler…

Kentin omurgası sayılabilecek Mese caddesi ( şuan Divanyolu dediğimiz cadde ) bu Roma kentinde büyük rol oynamıştır. Eski Roma devirlerinde şehir planlamasının nasıl yapılacağını anlatan eserinde ‘Vitruvius’ bize İstanbul’unda bu sistem üzerine kurulduğunu düşündürtmektedir. Kentin en önemli caddesi olan bu cadde üzerinde I.Constantinus tarafından Roma’dan getirilen seçkin senatörlerden bazıları olan ‘’Philoxenus’’ ‘’Lausos’’ ve ‘’Anthiochos’’un sarayları yerleştirilmiştir. Yine bir senatör olan ‘Eleutherios’un sarayı şimdi Yenikapı olarak bildiğimiz yerde konuşlanmıştı ve oradaki limanda bu senatörün ismini almıştı. Mese caddesinin başında Milion isminde bir yapı inşaa edilmişti ve bu tüm Roma kentlerinin merkezi olarak gösterilmişti. Bunun bir benzeri Roma şehrinde de vardı. Ancak yeni başkent burasıydı ve Roma’lılar kentlerinin ikinci plana atılmasına gerçekten içerlemişlerdi. Biz yine Milion’a dönersek bu anıt bugün gördüğünüzen çok farklı idi. Bu anıt 4 adet büyük sütun üzerine konulmuş bir kubbeden müteşekkil olup  bu kubbede ise Hz.İsa’nın çarmıhından parçalara sahip olduğu bilinmekteydi.

 

İstanbul
I. Constantinus ve senatörler

 

40 gün 40 gece yapılan eğlenceler ile kentin açılışı…

Yeni kentte halka ücretsiz olarak Suriye, Mısır ve Anadoludan getirilen yağ, buğday ve şarap dağıtılıyordu. Bu şekilde kente iskanlar çoğalmış  4. yy. sonlarında kent nüfusu 350.000 kişiyi bulmuştu. Kentte irili ufaklı kiliseler inşaa edilip pagan tapınaklar kiliseye çevriliyordu. Ayairini ( Kutsal barış ) kilisesinin ilk halinin I.Constantinus devrinde inşaa edildiği düşünülür ve Ayasofya ( Kutsal bilgelik ) bunun dışında tutulur. Kente ayrıca günümüzde Yunanistan sınırları içerisinde bulunan Delphoi tapınağından pagan tanrısı Apollon’a sunulan ve Greklerin Pers’lere karşı Platea’da kazandıkları zaferin anısına diktikleri üzerinde birde kazanı barındıran yılanlı sütün, Mısır’daki Karnak tapınağından Mısır firavunu III.Tutmosis adına dikilmiş obelisk gibi bir çok eser getirilir.

Nitekim bu obelisk büyük ihtimalle lojistik problemlerden dolayı ancak I.Theodosios devrinde getirilip yerine dikilebilir. Bununla birlikte Dikilitaş’a yakından baktığımızda bazı hiyerogliflerin yarım olduğu görülür. Bunun nedeni aslında bu obeliskin (dikilitaşın) ya dikilirken yada nakliye esnasında kırılmış olduğudur. Bunun kırık olan diğer bölümünün günümüzdeki Sirkeci garının doğusunda bulunan eski Strategion meydanında dikili olduğunu bazı kaynaklar yazar.

 İstanbul

 

Sonunda yapılan hazırlıklar meyvesini vermiştir ve kentin açılışı 11 mayıs 330 da 40 gün 40 gece yapılan şenliklerle kutlanır. Bu şenliklerde imparatorun ahşaptan yapılmış ve altın kaplamalı heykelinin arkasında tören elbisesi giymiş ellerinde mumlar taşıyan askerler büyük ilgi çekmiştir. Kutlamalar sonunda pagan halk tapınaklarda, Hristiyan halk kiliselerde kentin geleceği için dua ederken imparatorda Aya İrini’deki bir Aşai Rabbani ayinine katılır. Şehirde yaşayanlar buraya daha çok ‘’şehir’’ anlamına gelen ‘’polis’’ demiştir. Bu isim Osmanlı devrinde Konstantiniyye olmuştur. İstanbul ismi ise grekçe de ‘’ist-in-poli’’ (poli=şehir ‘’ist-in’’ ise ismin ‘’e’’ halini alarak ‘’e doğru’’ anlamındadır) yani şehire doğru veya şehire gidiyorum anlamında söylene gelmiş ve zamanla değişerek İstanbul halini almıştır.

Bununla birlikte kentte yaşayanlar buraya genellikle Polis demişlerdir. Çünkü kentleri zaten Dünya’nın en önemli kentidir başka kentlerin ise İstanbul’un yanında artık hiçbir önemi yoktur. Bunu anlatmışken kurulan bu imparatorluğun kendisine herzaman Roma imparatorluğu dediği ve kendilerine halk olarakta ‘Romarius’ dediklerini şuan onlardan miras kalan gayrimüslim vatandaşlarımıza ‘Rum’ denmesinin nedeninin ise bu ‘Romarius’ kelimesine dayandığını bilmemizde yarar vardır.

Bizim bahsettiğimiz bu medeniyete Bizans dememizin nedeni ise yukarıda bahsettiğimiz Megara kentinin kurucusu Byzas’ a dayandırılmıştır. Bu isim XVI. yy. da bir Alman tarihçi olan Hieroymus Wolf tarafından kaleme alınan ‘’Bizans İmparatorluğu Külliyatı’’ isimli kitapta zikredilerek daha sonraki tarihçiler tarafından da bunun benimsenmesi nedeniyle Dünya literatürüne Bizans olarak yerleşmiştir.

İstanbul

 

Eski çağ İstanbul’undan elimizde kalanlar…

 

I.Constantinus devrinden şuan elimizde ne kaldı derseniz toprak üstünde Çemberlitaş dediğimiz sütündan ve yıkılıp kırılıp dökülmüş hipodrom kalıntılarından ( belki Milion anıtının kalan küçük parçasını da sayabiliriz ) başka çok fazla bir şey yoktur ve onun şehri sırlarıyla şuan toprağın altında yatmaktadır.
İstanbul bu kuruluşundan 1123 yıl sonra Osmanlı medeniyeti ile tanışarak bir başka yeniden doğuşa imza atacaktır. Osmanlı imparatorluğu Roma-Bizans hakimiyetinin son devirlerinde artık oldukça harabe haline gelmiş İstanbul’u ( bunun en önemli nedenlerinden biriside 1204 yılında vukuu bulan IV.Haçlı seferidir ) kentin neredeyse her tepesine konduracağı şehir taçları da diyebileceğimiz muhteşem güzellikte camiiler ve yapılar ile Dünya’nın ona hayranlıkla tekrar bakmasını sağlayacaktır.

 

İstanbul
Çemberlitaş Sütunu

 

Son olarak şunu da ifade etmeliyiz ki; Roma kentinin büyük bölümü hala zaman zaman yapılan kazılarda ortaya çıkıp bize bir merhaba demektedir. Bunu son olarak Yenikapı-Marmaray kazılarında tüm gerçekliğiyle gördük. Kentlerin Kraliçesi yer üstündeki bilinen ve yer altındaki bilinmeyen güzellikleriyle sonsuza dek yaşayacaktır. Bizler de bu efsanevi kentte yaşamaya, onu korumaya ve tarihini merak etmeye gururla devam edebiliriz.

İstanbul
Stoa Bazilikası-Günümüzdeki Yerebatan Sarnıcı

 

Kaynakça :

Edward GIBBON-History of the Decline and Fall of the Roman Empire

Steven Runciman-Byzantine Civilization

Georg OSTROGORSKY-History of the Byzantine State

Raymond JANIN-Constantinople Byzantine

Alexander Van MILLINGEN-Constantinopole

Paul STEPHENSON-Constantine

Judith HERRIN-Byzantium:The Surprising Life of a Medieval Empire

Averil CAMERON-The Byzantines

 

Instagram hesabımızı takip etmeyi unutmayın..

Ercüment Sarıkaya

Roman-Byzantine Civilization History Researcher

One thought on “Kentlerin Kraliçesi İstanbul ve Kuruluş Hikayesi

  • Levent Gürşen

    Tebrikler, harika bir yazı olmuş. Kaynakların yabancı olması tesadüf mü, yoksa bizden kimse yok mu araştırma yapan.

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.