Arkeoloji

19. Yüzyılda Mezopotamya’nın Keşfi ve Antik Oryantalizmin Oluşumu

Bu Yazıyı Paylaş :

Mezopotamya’nın ( Ön Asya ) Keşfi

Mezopotamya’daki ilk düzenli kazılar, 1840’lı yıllarda Kuzey Mezopotamya’da (Asur’da) çalışan Musul’daki Fransız konsül Paul Emile Botta tarafından gerçekleştirildi. Ardından İngiliz Austen Henry Layard, Ninova’da kendi kazılarına başladı. Bu kazıda sadece etkileyici heykel ve rölyefler bulunmakla kalmadı, aynı zamanda Asur kralı Asurbanipal’in heyecan verici kütüphanesi de keşfedildi. Bu kitaplık çiviyazısının deşifre edilmesinden sonra Babil Asur edebiyatının en önemli eserlerinin yeniden keşfedilmesine olanak sağlayacaktı.

Mezopotamya
Paul Emile Botta

Çiviyazısını ilk kez 1850’li yıllarda, eski Pers çiviyazısını (geniş ölçüde) doğru tanımlayan Alman Georg August Grotefend’in çalışmalarına dayanan İrlandalı rahip Edward Hincks deşifre etmeyi başardı. Bu başarı genellikle Henry Rawlinson’a atfedilir; bir İngiliz subayı olan Rawlinson, hayatını tehlikeye atarak üç dilde yazılmış kaya yazıtını kopyalamıştı. Bunların eski Pers dilinde olanı Grotefend’ten sonra genel hatlarıyla okunabilir bir versiyon haline geldi, böylece Babil paralel versiyonuna anahtar oldu ve deşifre edilmesinde de önemli bilgiler sağlandı. Ancak çığır açan dönüm noktasının onurunu kesinlikle Hincks hak etmektedir.

Mezopotamya
Austen Henry Layard

İngilizler’in Keşifleri

Bu buluntular Mezopotamya’yı Batı kamuoyunun odak noktası haline getirdi ve araştırmaların ilerlemesi yönünde harekete geçirdi. William K. Loftus 1850’li yıllarında bugün Tel-el-Varka olarak adlandırılan eski Uruk’un dev kalıntılarını araştırmış olsa da, Güney Mezopotamya’da (Babil’de) daha sonraları geniş çaplı kazılar gerçekleşti. 1880’li yıllarda Hormuzd Rassam, British Museum’un hizmetinde, özellikle binlerce çiviyazısı tableti bulunan Sippar’da, ayrıca Borsippa ve Babil olmak üzere Orta Babil’de kazılara başladı. Eski adı Girsu olan Tello’daki Fransız kazıları (1877 yılından itibaren) o zamana kadar hiç bilinmeyen Sümer kültürünün yeniden keşfedilmesine neden oldu. 1889 yılından itibaren ABD kaynaklı bir keşif grubunun eski Sümer şehri Nippur’da yaptığı araştırmada başka bir çok buluntunun yanı sıra, daha sonra Sümer edebiyatındaki ana eserlerin yeniden oluşturulmasına olanak sağlayacak Kadim Babil evlerini ve kütüphanelerini keşfetti.

Mezopotamya
Hormuzd Rassam

Almanya’nın Mezopotamya Kazılarına Dahil Olması

Aynı yüzyılın başlarında Almanlar da, İngiliz ve Fransızların sağladığı başarılar karşısında daha fazla geri planda kalmak istememişlerdi (Ortadoğu’daki arkeolojik çalışmalar o dönemlerde kesinlikle siyasi amaçlı yan anlamlar içeriyordu). Alman Doğu Bilimleri Enstitüsü (DOG: Deutsche Orient Gesellschaft) 1912 yılında Uruk’ta kazı çalışmalarına başladı ve kısa sürede MÖ 3000 yıllarının katmanlarına, yani Mezopotamya’nın yüksek kültür köklerine ulaşıldı.

Mezopotamya
Alman Doğu Bilimleri Enstitüsü ”Deutsche Orient Gesellschaft”

Richard Koldewey de 1899 yılından itibaren DOG’un hizmetinde, Babil’de kazılar gerçekleştirdi ve şehri ilk binyıldaki kendi biçimiyle, kelimenin tam anlamıyla yeniden canlandırmayı başardı. Ayrıca İncil’de sözü geçen “Babil Kulesi”nin (Ziggurat) örneği olan Marduk’un yüksek kulesini (ancak bu yapıdan geriye aslında sadece temellerine uygun bir çukur kalmıştır) ve Herodotos tarafından (eksik) tanımlanmış görkemli duvarları, Nebukadnezar’ın sarayını ve binlerce çiviyazısı tableti buldu.

Mezopotamya
Asurbanipal’in kütüphanesinden çıkartılan kil tabletler.

 

Bu dönemde bulunan metinlerin tamamlanmasında da oldukça ilerleme sağlandı. Bu arada Babil edebiyatıyla Eski Ahit arasındaki paralellikler, ömeğin Gılgamış Destanında da yer alan tufan hikâyesi oldukça ses getirdi ve buna uygun olarak daha yoğun ele alındı. Birinci Dünya Savaşından önce, Asurolog Friedrich Delitzsch tarafından başlatılan ve Babil İncil Tartışması olarak adlandırılan bir tartışma, kamuoyunda büyük yankılar uyandırdı. Bu tartışma İncil’de karşılıkları bulunan Babil motiflerinin ayrıcalıklı karşılaşmasıyla ilgiliydi ve çok geçmeden açıkça antisemitik imalarla yürütülmeye başlandı.

Mezopotamya
Khorsabad kazılarında ortaya çıkarılan Lamassu Heykelleri.

 

Antik Doğu Uygarlığının Bugünü

Birinci Dünya Savaşı, Antik Doğu uygarlığının “kuruluş yıllarının” sonunu işaret eder. Bu bilim dalı daha sonra Orta Avrupa, Fransa, İngiltere, İtalya ve ABD’deki önemli üniversitelere artış göstererek yerleşebildi. Ardından, Önasya arkeolojisi kendine özgü bir disiplin olarak gelişti. Günümüzdeki Irak’ta ve Suriye’de yapılmış kazı çalışmaları sürekli yeni bilgilerin, çiviyazısı metinlerinin ve sanat eserlerinin elde edilmesini sağladı, beklenmedik ve bambaşka bakış açıları yarattı. Bunlardan biri Batı Suriye’de, eski adı Ebla olan Tell Mardik’te yapılmış kazılardır.

Geçen yüzyılın 70’li yıllarında gerçekleşen bu kazılarda, Ortadoğu’nun 3000’li yıllarındaki tarihine yepyeni bir ışık tutan, heyecan verici metinler bulundu. Buna paralel olarak müzelerdeki çiviyazısı tabletlerinin tamamlanma çalışmaları da devam etmektedir: Buna karşın 19. yüzyıla ait metin buluntularının büyük bölümü henüz yayınlanmamış, hatta kataloglanmamıştır. Filolojik açıdan üzerinde Antik Doğu uygarlığı dalı kadar çalışılan ve hâlâ büyük miktarda incelenememiş birincil kaynaklara sahip başka bir eski çağ bilimi olasılıkla yoktur. (papirüs bilimi bir istisna olabilir)

 

Mezopotamya
Sümer Tableti

Körfez Savaşı’nın Mezopotamya Arkeolojisine Etkileri

1991 İkinci Körfez Savaşından sonra Irak’ta neredeyse hiçbir bilimsel kazı yapılmadı. Bunun yerine, o zamandan bu yana, özellikle 2003 yılındaki Üçüncü Körfez Savaşından sonra, bölgedeki devlet düzeninin tümüyle çökmesiyle birlikte arkeolojik buluntu yerleri yağmacılar tarafından sistemli şekilde ve büyük çapta ele geçirildi. Buluntular, sanat eserleri piyasası tarafından Batı Avrupa’ya, Japonya’ya ve ABD’ye satılarak, özel koleksiyoncuların ya da kültür ve ulusal varlıkları korumaya ilişkin uluslararası etik gelenekleri dikkate almayan az sayıdaki müzelerin eline düştü.

Bu tür yağmaların neden olduğu hasar çok büyüktür: Sağlam kalan parçaların piyasaya sürülmesi ve “kazılar” sırasında çok sayıda eserin parçalanması bir yana, buluntulara ait arkeolojik bağlamın da yeniden yapılanması olanaksızdır; bu nedenle buluntular değerlendirilememekte ya da sınırlı şekilde değerlendirilebilmektedir.

Mezopotamya

 

Kaynakça :

Michael Jursa – ”Babilliler” Tarih, Toplum, Kültür.

Alfa Uygarlıklar

Çeviri: Firuzan Gürbüz Gerhold

 

Instagram hesabımızı takip etmeyi unutmayın..

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.